Bir vesile ile tanıştığım bir konfeksiyon atölyesi sahibine, kaç kişi çalıştırdığını sorduğumda, “25’i kadın 5’i erkek olmak üzere, toplam 30 kişi” dedi. Sonra da, “İhtiyaç sahibi, çaresiz birçok kadının, kızın ekmek kapısı oluyorum, çok dua ediyorlar zavallılar.” diye ilâve etti. Yanımdaki arkadaş, müdahale ederek konfeksiyoncuya sordu:
- Size bir şey soracağım. Burada biz bizeyiz. Lütfen soruma samimî bir şekilde cevap verin. Özellikle kadın çalıştırmanızdaki gerçek sebep nedir?
Adam önce cevap vermekte tereddüt etti. Arkadaş tekrar ikaz etti:
- Cevap vermek zorunda değilsiniz. Fakat cevap verecekseniz, gerçek sebebi söyleyin lütfen.
- Madem ısrar ediyorsunuz, söyleyeyim. Kadın çalıştırmamın bir değil birçok sebebi var. Kadın, ucuz işçi demektir. Ortalama verdiğim ücret erkeğin yarısıdır. Ayrıca kadın, problemsiz işçi demektir. Sigorta istemez, istediğin zaman işine son verebilirsin. Kadınları disiplin altına almak, erkeklere göre çok daha kolaydır. Erkek işçi birçok problemi de beraberinde getirir. Yalnız ben değil, başkaları da bu sebeplerden dolayı kadın işçi çalıştırır.
Böylece durum açık ve net olarak anlaşılmış oldu. Zaten mesele burada düğümleniyor. Üzerinde durulması gereken husus; kadının çalışıp çalışmaması değil; çalışması gerekiyorsa, tabiî ki çalışacak kadın. Üzerinde durulması gereken asıl mesele, kadının istismar edilmesi ve bu sayede köşe dönülmesi... Kadının hakkını, hukukunu düşünen kim? Yalnız bizde mi? Hayır, bütün dünyada durum aynı. Özellikle de istismarın üretim merkezi Batı’da. İsterseniz biraz daha gerilere giderek, bu istismarı kim ve ne zaman başlattı; ona bir bakalım.
Kadını sokağa çekmek kolay olmadı
Ondokuzuncu yüzyılda, Sanayi Devrimi ile beraber, Batı’da, kapitalistler arasında amansız bir rekabet başladı. Ucuz maliyet için çareler aranıyordu. Kadın devreye sokulursa, bu sağlanabilirdi. Fakat çalışmaya alışkın olmayan kadını, evinden çıkarabilmek pek kolay değildi o zamanın Batı’sında.
Kapitalistler buna bir kılıf buldular. Ekonomik özgürlük, kadın hakları, kadın erkek eşitliği gibi konuları gündeme getirip; kadın çalıştığı takdirde, bu haklara kavuşacağı propagandası yapıldı. Bu sinsi plân, onlara bir lütuf, bir ihsan gibi gösterildi. Bu tuzakla evlerinden çıkardıkları kadınların sayesinde zenginliklerine zenginlik kattılar.
Bununla da kalınmadı. Üretilen malların tüketilmesi için de, kadınların tüketici olarak devreye sokulması ve verilenin elinden geri alınması plânları yapılmaya başlandı.
Bunun için dergiler çıkarıldı. ABD’de yayınlanan, Dial, Godey’s Lady’s book, Ladies’ Magazine’ gibi dergiler piyasaya sürüldü. Pahalı, fakat pratik değeri olmayan giyecekler, “Güzel giyim” olarak lânse edildi. Giyim, kocasına karşı şirin görünmek olarak değil, sokağa şirin görünmek şekline dönüştürüldü sinsice. Neticede, gardroplar elbiselerle dolup taşmaya başladı. Bununla da kalınmadı. Üretilen malların satılmasında, kadının reklâm malzemesi olarak kullanılması gündeme geldi. Kadın, cinselliğinden istifade edilerek, sadece kadın giysilerinde değil, her cins malın reklâmında kullanılmaya başlandı.
Bütün bu yapılanlarda istismar, ikiyüzlülük hep ön plânda oldu... Adalet, eşitlik adı altında, zulüm gördü kadın. Kadın hakkı denilip, haksızlığın daniskası yapıldı.
Evlilik dışı ilişki meşrulaştı
Bu yapılanlar ister istemez aileye de yansıdı. Aileyi temelinden sarstı. Dallas gibi TV dizileriyle, aile bombardımana tutuldu. Evlilik dışı ilişkilere göz yummak, eşler arasında, uygarlık kabul edildi. ABD’de yapılan bir araştırmada, erkeklerin % 46’sının, kadınların ise % 41’inin evlilik dışı gayri meşru hayat yaşadıkları tespit edilmiştir.
Kadınların gerçek durumları böyleyken, sözde kadın hakları savunucuları feministler ve çeşitli dernekler bunlara mâni olacaklarına, aksine istismarcılar ile kol kola girip, bindikleri dalı kesme gafletine düştüler.
Kim ne derse desin, bütün bu olup bitenleri tarafsız bir şekilde inceleyen kimsenin, tarih boyunca kadını sadece İslâm dininin istismar etmediğini, ona lâyık olduğu değeri verdiğini görecektir. Bugün tarafsız gözlemciler, kadını, aileyi, korumak için İslâmdaki aile yapısını incelemekte olup, bunu kendilerine nasıl adapte edebilecekleri arayışı içindeler. Batı şunu açık bir şekilde gördü ki, acil tedbir alınmazsa, çok kısa zamanda, aile diye bir kurum kalmayacak... Ailenin ortadan kalkması da bir toplum için büyük bir felâket olacaktır..
[Huzurun Kaynağı AİLE Kitabından]