Genç iş adamı, yaşlı ve deneyimli iş ortağı ile birlikte büyük bir ayakkabı fabrikası ve bu fabrikanın ürünlerini satan bir mağazalar zinciri kurmuş. Fabrikanın ürettiği aklınıza gelebilecek her çeşit ayakkabıyı satan bu mağazaların yönetimini genç ortak üstlenmiş. Deneyimli yaşlı ortak ise işin üretim süreciyle ilgileniyormuş. Zamanla yönetimde bazı sorunlar çıkmaya başlamış. Binbir itinayla seçilen elemanlar, bir süre sonra işten ayrılmak istiyorlarmış. Ne ücret arttırımı ne de terfi, kaliteli elemanların rakip firmalara geçmesini önleyemiyormuş.
Bu sorunun nedenleri araştırılırken, yaşlı ortak genç iş adamına, iş başvurusu için gelen elemanlarla yaptığı mülakatlara katılmak istediğini söylemiş. Bu mülakatlar sırasında hiç konuşmayan, sadece dinleyen yaşlı adam, birçok görüşme gerçekleştirildikten sonra, sorunu çözdüğünü açıklamış. Bu kadar büyük bir sorunun bu denli çabuk çözülebileceğine inanamayan genç ortağının şaşkın bakışlarına aldırmadan başlamış anlatmaya :
“Bütün kaliteli elemanlarımızı rakip firmalara kaptırmamızın nedeni, senin işe uygun eleman seçememenden kaynaklanıyor. Sen tüm kademelerdeki görevler için en iyi üniversitelerden mezun olmuş, yüksek lisans, hatta doktora yapmış, birkaç lisan bilen ve çabucak yükselmeyi hedefleyen insanlar seçiyorsun. Halbuki bir şirket sadece yöneticilerden oluşamaz. Her kademedeki elemana ihtiyaç vardır.
Mesela yazın kumsalda yürürken tokyo giyersin, kışın kar üstünde su geçirmeyen çizmelerinin olması gerekir. Sabahları spor yaparken iyi bir spor ayakkabısına ihtiyaç duyarsın.
Çok şık bir davete katılırken de en iyi makosenlerini kullanırsın. Oysa sen her yerde bu markalı makosenlerini giyiyorsun ve o makosenler de kumda, karda ya da sporda kullanılmak istemiyorlar. İşte sorun bu.”