Bazı yazar arkadaşlarımın telefonlarına çıkan rahmetli annem, “Telefonda konuşma adabını bilmeyen yazar olabilir mi?” derdi. Halide Nusret Zorlutuna’yı, Şükufe Nihal’i yakından tanıyor ve onların zarafetini arıyordu.
Telefon çalar, açarsınız. Telefondaki ses, robot gibi konuşmaya başlar, sabahın çok erken bir saati veya akşamın çok geç bir saati onun için önemli değildir. Onun için önemli olan işinin görülmesidir. “Kimsiniz?” diyecek olursunuz, “Beni hatırlamadınız mı?” der. Bir vakıfta ayaküstü tanıştığınız bir genç. İçinizden “Evladım telefonu açan kim olduğunu söyler, kendini tanıtır, saygı veya sevgilerini sunacak bir cümleden sonra konuya girilir, ayrıca telefon açacağınız saat önemlidir.” uyarılarını yapsam mı dersiniz. Anlamayacağını düşünerek vazgeçersiniz. Dinlemeye devam edip istediği cevabı verince karşınızdaki aceleyle belki de teşekkür etmeden telefonu kapatacaktır.
Rahmetli annem, ben evde olmadığım zaman telefonlara cevap vermekten bıkmıştı. O bir İstanbul hanımefendisiydi, sıradanlığa tahammülü yoktu. “Cahil insanların yapmadığı kabalığı mürekkep yalamış insanlar yapıyor, şimdiki okullarda kibarlık, zariflik öğretilmiyor mu, adabımuaşeret diye bir ders yok mu?” diye sorardı. Bir yazar arkadaş telefonu açar, hatır sormadan beni sorar ve, “Ayla gelince beni arasın.” der. Annem, “Ben aylanın sekreteri değilim, annesiyim.” der ve telefonu kapatır. Eve geldiğimde rahmetli annem, “Telefon edeni sesinden tanıdım. Telefon adabını bilmeyen yazar olabilir mi?” diye yakınırdı. Çünkü Halide Nusret Zorlutuna’yı, Şükufe Nihal’i öğretmen-yazar olarak hatırlıyor ve onların zarafetini arıyordu.
İşinizin yoğun olduğu zamanlar vardır ki, bir iş sormak için telefon açan bir yakınınız, sonra sohbet etmeye başlar, aklınız işinizdedir, konuşması çabuk bitsin diye dua edersiniz. Konuşan kişi, “Müsait misiniz?” diye sorsa rahatlayacaksınız. Meşgul olduğunuz bir an bir telefon çalar. Yerinizden kalkarsınız bir çocuk sesi, “Teyze n’apıyorsun? Annem mutfakta” deyip anlatmaya başlar, çocuğu tanımazsınız. Tesadüfen çevirilen telefonda piyango size isabet etmiştir. Yerinize oturduğunuzda ne yazacağınızı unutmuşsunuzdur. Bir başka gün cep telefonunuz çalar, otobüsten inince aceleyle arayan numarayı açarsınız, karşıdaki ses, “Ben aramadım aaa cep telefonumla torunum oynuyordu o aramıştır.” der. Gülmeye başlar, sizin de gülmenizi beklerken ciddileştiğinizi fark etmemiştir.
O zaman arkadaşlarımız arasında konuşalım, sohbetlerde anlatalım, cep telefonu oyuncak değildir. Çocuklarınıza, torunlarınıza oyuncaklar alarak onlarla oynamasını sağlayın. Sağlığa zararlı olduğu için de çocuklarımıza hangi yaşta telefon alınması gerektiğini düşünelim.
Dolmuşta, otobüste, vapurda, yolda telefonla dakikalarca konuşan, bağıran hanımları ve beyleri dinlemek istemiyorsunuz. Onlar dakikalarca konuşuyor, mahremiyet diye bir kelime sözlüklerinde yok. Yalnız olmadıkları yerlerde, çok kısa konuşmaları gerektiğinin farkında değiller. Çünkü onlar kendileri için yaşıyorlar. Konferans dinlerken, sohbet edilirken, önemli zamanlarda telefon ‘sessiz’e alınır. Tiyatroda, sinemada ve toplu yerlerde kapatılır.
***
TELEFONUMUZUN “SESSİZ” VE KAPALI” TUŞLARINI DA ÖĞRENELİM
Telefonumuzun, “sessiz” ve “kapalı” düğmelerinin de var olduğunu unutmayalım. Biri bizi uyarınca topluluk içinde mahcup oluruz. Geçen günlerde camide telefon çaldı. Çalmaya devam etti. Hanım, namazını selamladı ve dakikalarca telefonda konuşmaya devam etti. Camide başkalarının da namaz kıldığı o hanımı ilgilendirmiyordu, acelesi vardı. Hayatta yalnız kendisinin var olduğunu sanıyordu. Telefonundaki melodiler de insanları rahatsız edecek kadar kötüleşebiliyor. Hayatımızdan müziğin güzelliği yok olunca telefonlarımızdaki melodiler de sertleşti.
***
ŞİMDİ AYNI MESAJI BİR ANDA GÖNDERİP KURTULUYORUZ
Eskiden kandillerde, bayramlarda, önemli günlerde ziyaretler yapılırdı. Şimdi telefonlar var, hatta telefon etmek bile zahmet oluyor. Aynı mesajı yazıp bir anda gönderip kurtuluyorlar. Mesajları düşünüp yazmaya vakitleri yok. Çünkü “Aceleleri var.” Ben bir büyük olarak bu mesajları okumak bile istemiyorum
AYLA AĞABEGÜM (YAZAR)