|
Kocadere köyünde büyük bir sargı yeri kuruluyor. Kimi Urfalı, kimi Bosnalı, kimi Adıyamanlı, kimi Gürünlü, kimi Halepli çok sayıda yaralı getiriliyor...
Bunlardan biri Lapseki'nin Beybaş Köyündendir ve yarası oldukça ağırdır. Zor nefes alıp vermektedir. Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının elbisesine yapışır. Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından.
"Ölme ihtimalim çok fazla. Ben bir pusula yazdım arkadaşıma ulaştırın..."
Te..devamı>> |
|
Günün son dersinin sonuna gelinmişti. Öğrenciler çıkmak için sabırsızlanıyordu. Defter ve kitaplarını çantalarına koydular. Zil çalar çalmaz, dışarı çıkmak için hazırdılar. Yalnız, Ali hazırlanmamıştı. Gecikmek için de elinden geleni yapıyordu. Nihayet zil çaldı. Öğrenciler bir anda kapıya yöneldi. Ali, yerinden kalkmadı. Ağır ağır eşyasını topladı. Bir yandan göz ucuyla öğretmenine bakıyor, bir yandan da arkadaşlarının gitmesini bekliyordu. Öğretmeni, onun bu hâlini fark etti:
- Hayrola Ali, ..devamı>> |
|
Evde yaşayan yaşlı dedenin elleri o kadar titriyordu ki yemek yerken sürekli
üstüne başına döküyor, sofra örtüsünü kirletiyor, tabak çanak kırıyordu.
Son zamanlarda sofrada bu tür kazalar artınca bundan rahatsız olan
anne ve baba bir çözüm düşündüler; Dedeye tahta çanak, kaşık-çatal alındı.
Artık dede yer sofrasında ayrı yiyor, hiç bir şey kırmıyor dökmüyordu. Böylece
anne de daha az çamaşır yıkıyor..., değerli tabaklar da kırılmamış oluyordu.
..devamı>> |
|
Fırına geldiğimde, ortalıkta ekmek görünmüyordu.Eski bir dostum olan fırıncı:- Biraz bekleyeceksin hocam, dedi. İki üç dakikaya kadar çıkartıyorum.Kenardaki tabureye oturup beklemeye koyulurken, içeriye yaşlıca bir adamın girdiğini gördüm. Eskimiş ceketinin sol yakası altında bir madalya parıldıyor ve yürürken hafifçe topallıyordu. Selâm verdikten sonra:- Ekmeklerimi alayım, dedi. Benim ikizler acıkmıştır. Fırıncı, adamın kendisine uzattığı torbayı alarak tezgahın altına eğildi ve bir gün ö..devamı>> |
|
Küçük kız, annesiyle yürürken birden durdu. Yağmur damlacıklarıya ıslanan gözlüğünü çıkartarak baktığı şey, babasıyla birlikte bisiklette giden bir başka kız çocuğuydu. Bisikletin arka tarafındaki minder üzerine oturan kız, düşmemek için babasına sıkı sıkı sarılmış ve soğuktan pembeleşen yanaklarını onun sırtına dayamıştı. Adamın ara sıra dönerek söylediği sözler, küçük kızı kıkır kıkır güldürüyordu.Kaldırımdaki kız bisikletin arkasından bakarken, annesi durumu fark edip:- Evdekiler yetmiyormuş ..devamı>> |
|
Kaptan Steward büyük mürettebatı ve gemisiyle açıklarda balık yakalamakla uğraşırken birden gelen müthiş bir fırtına gemiyi alabora eder.Gemiden tek sağ olarak kurtulur ve küçük adanın birine sürüklenir.Kaptan gözünü açtığında kendini kimsenin olmadığı ıssız adada görünce önce sevinçten havalara uçar ama sonra anlar burada yaşamanın zor olduğunu ve umutsuzluğa kapılır..Kaptan adanın şartlarına alışmaya çalışırken küçük bir kulübeye rastlar ve Allah'a şükreder. Karnını denizden tuttuğu balıklarla..devamı>> |
|
Çevresindekilerin çok sevdiği insanlardan biriydi. Keyfi her zaman yerindeydi. Her zaman söyleyecek olumlu birşey bulurdu. Hatta bazen etrafındakileri çıldırtırdı bile, bu adam, bu halde nasıl bu kadar iyimser olabiliyor diye. Birisi nasıl olduğunu sorarsa "Bomba gibiyim" diye yanıt verirdi hep, "Bomba gibiyim". Alper, bir doğal motivasyoncuydu. Yanında çalışanlardan biri o gün kötü bir günündeyse, Alper yanına koşar, duruma nasıl olumlu bakılacağının anlatırdı. Bu tarzı fena halde düşündürüyord..devamı>> |
|
Mübarek bir zat, bir Müslümana ait kabrin önünde durup, talebelerine sorar:— Bu kabirdeki kişi, tekrar dünyaya gelse sizce ne ile uğraşır, ne yapar?
Talebenin birisi der ki:— Elbette sürekli namaz kılar.
Diğer bir talebe de der ki:— Devamlı oruç tutar.
Bir diğeri de der ki:— Cihat eder, emri maruf yapar.
Velhasıl talebeler faydalı bütün işleri sayarlar. O zat buyurur ki:— Bu mezarda yatan kişinin dünyaya tekrar gelip gelemeyeceği şüphelidir. Ama sizin oraya gi..devamı>> |
|
Bir Fransız kumaş tüccarı İstanbul'a gelir ve bir Osmanlı tüccarından toplu kumaş alımı yapar.Türk tüccar kumaşlarını denklerken bir top kumaşı ayırır. Fransız tüccar bunun sebebini sorar.Türk tüccar o topun kusurlu olduğunu söyler. Fransız tüccar önemi yok, alabilirim der...
Fakat Osmanlı esnafı o kumaş topunu vermemekte direnir. Fransız tüccarın ısrar ettiğini görünce de durumu şöyle açıklar:"Benim malımın kusurlu olduğunu söyledim, bunu siz biliyorsunuz. Fakat onu kendi memleketinizde satark..devamı>> |
|